15 Ocak 2008 Salı

Serkan Altunorak


1.Serkan Altunorak kendini anlatmak isterse nasıl tanımlar?
Kendimi anlatmaktan çok insanların beni tanımasını daha çok istiyorum. O yüzden bu mesleği seçtim, oyuncu olmamın sebebi bu. Bende kendimi çok iyi tanımıyorum aslında. Belki de kendimi çok iyi tanıyorum. İnsanın kendisini çok iyi bilmesi korkutucu birşey. Bizim işimiz bu, okuldan itibaren işe kendimizi tanımakla başlıyoruz, kendinden yola çıkarak birşeyler yapmaya başlıyoruz. Ancak bu durum bende okulla birlikte başlamadı. Benim hep söylediğim bir şeydir bu; 4,5 yaşında ilk kez sinema gitmiştim ve izlediğim ilk film E.T.’di. Ve E.T. acayip bir olaydı. Anneme sormuştum “bu çocuk kim?” diye. Hep E.T.’nin arkadaşı olan o çocuğun yerinde olmayı istemiştim. E.T., arkadaşı bendeki beyazperde ve oyunculuk merakını uyandırdı. Benim kendimi tanımlamam zorlayıcı bir durum değil, ama röportajın sonunda siz kendiniz benimle ilgili birşeyler çıkartacaksınızdır.

2. O zaman oyuncu olmanızdaki etken E.T. karakteri mi?
(Gülerek) Tabii ki onu model almadım. Oyunculuk yapma isteği bende ne zaman ortaya çıktı diye düşündüğümde kendimde hep orayı yakalıyorum. Hep o film, o sinema, o gün üstümdeki kıyafet hatırımda yani o güne ait herşeyi hatırlıyorum.

3.Şu ana kadar oynadığınız rollerin hangisinde Serkan Altunorak’tan izler var?
(Düşünerek) İmkansız Aşk’taki Efe karakteri. O çünkü çizgileri belli olan bir karakterdi. Dizi sit-com’‘du ama Efe karakteri tip değildi. Dizide Ebru Gündeş ve benim dışındaki bütün karakterler tip’ti. Bir tek Ebru Gündeş ve ben gerçeğe yakın karakterlerdik. Ve Efe karakteri bu yüzden Serkan’a daha yakın gibiydi. Çok benim tepkilerim yoktu aslında. Yine Efe’nin vermesi gereken tepkilerdi, ama hani kendime daha yakın oynadığım tek karakter Efe’ydi.
4. Oyuncu kimliğiniz dışında dublaj sanatçısısınız da ayrıca... Oyunculuğunuzdan çok sesinizle tanındığınızı görüyorum sizinle ilgili forumlarda, bunu neye bağlıyorsunuz?
‘Yağmur Zamanında’ ki Volkan’da yüzüm pek görülmediği için benim sesimin bana ait olmadığını düşünen pek çok insan olmuştur. Alışveriş yaparken “aaa, bu sizin kendi sesiniz mi?” diyen çok oldu. Özellikle çocuklar çok uyanıklar bu konuda, çünkü Bugs Bunny çok belirgin bir ses oldu ve ondan yakalıyorlar ve şaşırtıcı olan şey de bu. Seslendirmenin dışında oyuncu ve dublaj yapan insan çok az, kamera karşısına geçen insan yok. Özellikle benim kuşağımda neredeyse hiç yok ve doğal olarak insanlar şaşırıyorlar. Çünkü dublaj sanatı zaten çok merak edilen birşey. Sesimi insaların tanıyor olması hoşuma gitmiyor değil aslında.
5. Seslendirme sanatının oyunculuğa kıyasla zor yanları var mı?
Seslendirmeyi 10 yaşından beri yapıyorum. Başlangıçta tabii ki zordu. Ama bu bir pratik işi ve hakikatten ayrı bir yetenek işi bence. Kafa yatırılması gereken bir iş ve onun dışında ses güzelliği ve benzeri şeyler bunlar biraz bence ikinci planda. Bu işi gerçekten istemek, yapmak istemek, bu işin üzerine eğilmek, kafa patlatmak ve hakikatten iyi bir konuşmacı olmayı istemek gerek. Şu anda benim kadar şanslı şu kuşakta kimse yok çünkü benim başladığım zamanda sadece TRT vardı özel kanallar yoktu ve o kadar önemli insanlarla birlikte dublaj yaptım ki ben Macide Tanır, Rüştü Asyalı, Sungur Babacan ve daha aklıma şu an gelmeyen pekçok isim var. Mesela Cüneyt Gökçer daha benim hocam değilken dublaj yaptığım bir insandır. Yani var da var... Bu insanlarla, hiçbir şey yapmayın, stüdyoda onlarla birlikte olmak bile çok önemliydi ki- o zamanlar 12-13 yaşındasın.

6. Beğendiniz dublaj sanatçıları kimlerdir?
Ben bu işi hakkıyla yapan herkesi çok seviyorum. Yapması gerektiği gibi yapan herkesi çok seviyorum.

7. Oyunculuk mu dublaj sanatçılığı mı desem? İkisi arasında tercih yapar mıydınız?
Benim hiçbir zaman seslendirmeden hayatımı kazanmak gibi bir isteğim olmadı. Seslendirmeyi çok seviyorum ama o benim hep bir yanımda tuttuğum yedek bir işti. Hayatımın sonuna kadar sadece seslendirme yapmak istemedim ama sonradan tabii oyuncu olmamla beraber işin vazgeçilmez bir parçası oldu. Çok uzun zamandır mesela 1,5 yıldır sadece reklam dublajı yapıyorum, bunun dışında dublaj yapmıyorum. Ben sadece keyif almak için dublaj yapıyorum artık. Benim için güzel film olması ve konuşmak isteğim karakter olması önemli.
8. Tiyatro oyununuz var mı?
Tiyatro yaptım, Amerika’dan döndükten sonra Mimar Sinan Üniversitesi’nde master’a başladım. Orada Mustafa Avkıran ile çalıştım. Sonra Mustafa Avkıran’nın özel tiyatrosunda, İSM 5.Sokak Tiyatrosu’nda ‘Neos Cosmos’ diye bir oyun sahneledik. Derya Alabora, ben, Murat Daltaban, Ayşe Selen ve Ödül Avkıran. Böyle bir kadro ile hiç metni olmayan bir tiyatro yaptık. Mustafa Avkıran’ın anneannesinden kalan hatırladıkları şeylerle yapılmış bir oyundu; oyun genel olarak din; musevilik, hıristiyanlık, müslümanlık ve o şarkılar, daha çok topraktan gelen bir denemeydi. Biz Türkiye’de üç oyun yaptık ve yurtdışında çoğunlukla oynadık, festivallere katıldık. Ben sinemaya tutkun bir insanım. Hedefim sinemada kariyer yapmak. Ama tiyatro okuduğum, mesleğini yaptığım bir dal. Şöyle bir şey olsaydı eğer Türkiye’de sinema oyunculuğu diye üniversitede bir dal olsaydı ben sinema oyunculuğunu seçerdim ama Türkiye’de oyunculuğun temeli konservatuar, tiyatro ve tiyatro oyunculuğu olduğu için başta tercih etmek zorunda kaldım sonra çok sevdim, o ayrı birşey, ama Türkiye’de şartlar o kadar zor ki tiyatro anlamında. Bu hakikatten bir kişi ya da iki kişinin isteğiyle çözülebilecek problemler değilmiş gibi geliyor bana. Ben üçüncü sınıfta Amerika’daki bir okula kabul edildim. Amerika’ya gittim, okulu bitirdim döndüm, tekrar New York’a gittim. Yani benim aslında burada hiç tiyatro yapacak ya da tiyatroda pratik yapacak zamanım olmadı. Burada değildim çünkü.

9. Yeni projeleriniz var mı? Biraz bahseder misiniz?
Şubat’ın ikinci haftasında Show Tv’de yeni bir dizi ekranlarda olacak. Bu çok kuvvetli bir aşk hikayesi. Şimdiye kadar hiç oynamadığım bir rol. Şimdiye kadar ne sahne üzerinde ne okulda hiç çalışmadığım bir role hazırlanıyorum. Dizi için Mardin’e gidiyorum. Suriye’ye de gideceğim. Hayatımda ilk defa doğuya gidiyorum, hem de çalışmak için. Böyle bir projenin içinde yer almaktan çok mutluyum. Gelen pek çok teklifin içinden en çok yer almak istediğim proje bu oldu.
Dizinin adı şimdilik “Tutsak” ama değişme ihtimali olabilir. Hande Ataizi ile başrolü paylaşıyorum. Dizide bir seyisi canlandıracağım. Bu nedenle binicilik dersleri alıyorum, çünkü rolüm gereği çok iyi ata biniyor olmam lazım ya da çok iyi ata biniyor izlenimi vermem gerek. Bunun için teknik şeyler öğreniyorum.

10. Biraz sinema filminizden bahsedelim. Mart 2007’de “GOMEDA” vizyona girecek. Filmden ve oynadığınız rolden bahseder misiniz? Daha önce vizyonda olan “ARAF” ile benzer konu etrafında şekillenen bir film mi?
Araf ile benzer konusu yok aslında çünkü filmin konusu basında yazılan konudan çok farklı, Araf’ta bir tek kürtaj olayından bahsediyor. Kürtaj Gomeda’nın temel konusu değil, Araf’ın temel konusu. Gomeda ve Araf’ın birbirini tutan hiçbir tarafı yok; ne konu benzerliğinden ne de anlatım biçimden. Çok ayrı filmler. Filmde Tolga karakterinin oynuyorum. (Gülüşmeler) Tan Tolga Demirci’nin yarattığı Tolga karakteri.

11. Serkan Altunorak ilerde kendini nerede görmek ister? 10 sene sonra nerede olur? Amerika’ya gider mi mesela?
(Tebessüm) İnşallah!.. Benim hep istediğim okuldayken de istediğim, Amerika’ya gitme sebebim de buydu hep uluslararası bir kariyer yapmaktı. Ve bu sinemada bir kariyerdi. Bunun için çok çalıştım, okulu kazandım Amerika’ya gittim ama bir takım başka etkenlerden dolayı buraya dönmek zorunda kaldım, ama bunu hiç sorgulamıyorum. Şu anda burada da çok mutluyum. İşimi gayet olması gerektiği gibi yapıyorum. Ve 10 sene sonra umarım uluslararası projelere imza atmış olurum.

12. Oyunculuk dışında kamera arkası, mesela senaryo yazarlığı olabilir mi bu?
Yok, benim işim oyunculuk onun yanında yaptıklarım ise bu işin artısı. Yazdıklarım şu an sadece beni ilgilendiriyor. Benim kendi çalışmalarım, kafamda kurduğum hikayeler, yazdığım küçük şeyler... Onlar tamamen benim küçük denemelerim. Kendi eskizlerimin oyunculuğuma da çok faydası oluyor. Ama çok çok ilerde yazdıklarım hayat bulabilir, neden olmasın?

13. Bazı oyuncular ya Jön’dür ya karakter oyuncusudur. Serkan Altunorak kendisi için bu konuda ne düşünüyor?
Bazı haberlerde bana “Türkiye’nin yeni Jön’ü” diyorlar. Ben Jön lafını çok klişe buluyorum. Hiç olmak istediğim bir şey değil. Niye değil? Çünkü öyle bir title üstüme almak gibi bir hedefim yok. Bunu hiç düşünmedim böyle bir title üstüme almayı, bunlar karar verilebilir şeyler değil. Ben Türkiye’nin Jön’ü olayım gibi şeyler düşünmüyorum.

14. (15) kısa soru ve bunların sizdeki karşılıklarını öğrenmek isteriz.
Ankara ailem
Aile herşeyim
Tiyatro (uzun sessizlik, gülüşmeler...) Konservatuar
Mutluluk huzur
Rastlantı inanmadığım tek şey, benim inancıma göre yok
(Kabala felsefesi ile ilgileniyor)
Samuel Beckett benim tek kelime ile anlatamayacağım yazar
Hayal hep yaptığım şey
Ayrılık beceremediğim bir şey
Istanbul zor alıştığım yer
Aşk bir kere tattığım şey
Küçük Prens (gülüşmeler) ilk okuduğum kitap
Evlilik hiç düşünmediğim şey
Heyecan şu an “at”
Sinema çok çalıştığım şey
Oyunculuk yapmaya çalıştığım şey
Reklam umursamadığım şey
15. Serkan Altunorak’ın EN’leri
En son izlediği tiyatro oyunu
Hırçın Kız, Haluk Bilginer Tiyatrosu
En son izlediği film
Little Children
En beğendiği aktör
Jim Carrey, Edward Norton, Gary Oldman
En beğendiği aktris
Judi Dench, Susan Sarandon, Helena Bonham Carter, Kate Winslet
En sevdiği yemek
Makarnayı tek geçiyorum, çok üşengeç bir insanım ama çok düzenli besleniyorum, yemeğime çok dikkat ediyorum, makarna dışında sebze çok seviyorum mesela ıspanak.
En sevdiği şarkı
Radiohead hayranı bir insanım. Thom Yorke hayranıyım şu ara Analyse adlı şarkısını dinliyorum The Prestige’in Soundtrack’i 24 saat ipod’um da o var. U2’nun One adlı parçasını da çok severim. Ben müziği çok seviyorum, müzik benim hayatımda ‘olmazsa olmaz’ şey.

En sevdiği mekan
Park çok seviyorum, yeşil olan her yer olabilir, Bebek Parkına çok giderim.
En sevdiği aksesuar
Tek aksesuarım sol kolumdaki kırmızı ipim
En sevdiği şehir
New York
Yapmaktan en keyif aldığı şeyler
Spor, arkadaşlarımla vakit geçirmek, sinemaya gitmek, müzik dinlemek, düşünmek
En sevdiği yazar
Irvine Welsh’i çok seviyorum
Mesleğimle ilgili bütün kitapları takip etmeye çalışıyorum. Kitap haricinde çok iyi bir dergi okuyucusuyumdur. Aylık ve haftalık olmak üzere yurtdışı yayınları takip etmeye çalışıyorum.

Keyifli bir röportajın sonunda bana sadece Serkan Altunorak’a beyazperde de başarılı ve uzun soluklu bir sinema kariyeri dilemek kalıyor. Bir de ilk sorunun cevabını tamamlamak... Soruyu anımsarsanız Serkan Altunorak cevabını bana bırakmıştı. İki saatlik ropörtajın sonunda bende bıraktığı izlenim bunlar oldu...
İçten… Samimi... Güleryüzlü... ve herşeye rağmen sıradışı bir kişilik Ayakları yere basan sağlam bir karakter açıksözlü, açıkyürekli ve bir o kadar müteşekkir
Satır aralarını kaçırmayan, detayları yakalayan yüksek sorumluluk bilincine sahip ve bu nedenle rastlantıya yer verilmeyen üretken bir yaşam
Değerleri ve yüksek hedefleri olan sinema tutkunu bir adam Öncelikle oyuncu ama aynı zamanda dublaj sanatçısı SERKAN ALTUNORAK

Röportaj: Ebru Toğuşlu / Medyakulisi
Şiir: Muzaffer Aslan

Hiç yorum yok: